MHP, AKP’ye Kaç, CHP’ye Tut mu? Diyor

Gazeteci, yazar ve siyasetçi Mustafa Balbay ile CHP’de liderlik yarışında Kılıçdaroğlu-Özel-İnce arasında yaşanan, mutlak butlana götüren süreci, CHP’yi bekleyen tehlikeleri konuştuk. Balbay ‘Kılıçdaroğlu ile Özgür Özel yer değiştirse ne olurdu?’ sorusuna ne cevap verdi, ‘Türkiye’de ceza peşin, hukuk veresiye’ cümlesiyle ne demek istedi, İmamoğlu’nun kitabını niçin şimdi yazdı, seçimin günü değil ama saati nasıl belli olur, neden baskın seçim bekliyor, MHP’li Feti Yıldız’ın adli yıl mesajını neden ‘AKP’ye kaç, CHP’ye tut’ şeklinde yorumladı?
Özel Röportaj: Nilay Akgün
Mustafa Balbay’ın geçmişte yaşadıkları bugün yaşananları analiz etmesinde yardımcı olur düşüncesiyle bu röportajı gerçekleştirdim. Bazen Kramer Kramer’e karşı olabilecek dobra dobra sorular yönelttiysem de samimiyetle yanıtladığı için teşekkür ederim.
MUHALİFLER YORGUN, İKTİDAR YORGUN ASLINDA HERKES YORGUN…
CHP’deki Tehlike: ‘Değişim eşittir, CHP iktidara geliyor”
Toplumda büyük bir umut yorgunluğu ve ekonomik gidişe ilişkin geleceğe dair maalesef ‘artık kimse düzeltemez’ düşüncesi hâkim ki bu çok tehlikeli.
En son da söyleyeceğimi borsa diliyle ama en başta söylemek zorundayım. ‘Toplum değişimi satın aldı yani bir değişim arzusu var. Ama şu an çok tehlikeli olan CHP saflarında; ‘Değişim eşittir CHP iktidara geliyor’. Böyle de değil. Böyle gitmez artık bir değişim olmalı düşüncesi yerleşti toplumda. Bu belki de AKP ye oy verenler içinde de geçerli. Bunlar yoruldu, toplum da umut yorgunu ama AKP’de iktidar yorgunu. Toplum yorgunluğun içinde hafifçe sersemledi, saydamlığını da kaybetti. Deyim yerinde ise dibi görünmeyen bir su haline geldi. Bilinemez ve öngörülemez bir sürecin içine girildiğini söyleyebiliriz.
“İktidar daha büyük gerilimler yaratarak sonbahara girecek”
İnsanlar artık ‘Bu yapılamazı çok rahat söylüyor’, bu inanç hâkim. Atılan adımlar topluma güven vermiyor. Örneğin; ‘Terörsüz Türkiye’. Güzel bir istek ama toplumda bu olmaz inancı var. Muhalefetin ortaya koyduğu gerçekleri de istemiyor. Sebeplere bakmıyor, bahaneyi sevmiyor. Bu senin görevin, ‘Değiştir’ diyor. Bir işi yapmamanın 50 yolu, yapmanın bir yolu vardır. AKP, toplumun karşılaştığı krizleri daha büyük krizlerle yaratarak örttü, çözmedi, öteledi. İktidar daha büyük gerilimler yaratarak sonbahara girecek. Bu kötü bir şey ama görünen bu. Kamuoyuna açıklanan anketlerin dışında sarayda çok sık anket yapıyor. Anketlerde şu anda kendi kabulünün rızasının yeterli olmadığını görüyor.
“Sahte diplomanın espri konusu olması çok acı”
Bu sistem içinde sahte diploma olayı; alışılmaması gereken konuların başında geliyor; Ekrem İmamoğlu’nun diploması 35 yıl sonra ‘nakil sahte mi’ diye tartışılırken, 2009-2013’e kadar benim bildiğim Türkiye’de 14 çeşit sınavın soruları çalındı. Polis Akademisi, tıpta uzmanlık alanı, üniversite, avukatlıktan hakimliğe giriş, ilk aklama gelenler. Doğal olarak insanlar arasında sahte diploma olayı espri oldu. Bu büyük bir erozyon, ahlak bozukluğu aslında. Türkiye de her şey olursun ama rezil olmasın söylemi o kadar gerçek ki. 8 diploma sahibi olan kişi 7’sini siliyor ve hiçbir şey olmuyor. Bunu toplum kabul etmemeli. Bunların kabul oranı toplum ahlak oranını bence ortaya koyuyor.
‘Bütün bunlardan nasıl silkeleniriz?’
Bütün hareketler bir fikir etrafında gelişir. Bir toplumu da toplumun yüzde 10’u yönlendirir. Yüzde 80 ona bakar, diğer yüzde 10 dokunmaya gelmez. O yüzde 10’unun içindeki yüzde 4’lük kesimin aktif olması gerekir ki toplumu sürükleyebilsin. Mustafa Kemal’in yaptığı gibi. 30 Ağustos çok büyük bir hücum. Ama şunu söylemek gerekir ki; yüzde 45’te asker kaçağı oldu o dönemde. Ama kalanlarla biz Kurtuluş Savaşı gerçekleştirdik. ‘Bu değişmez’ düşüncesi bu düzeni sürdürmek isteyenlere cesaret verir. ‘Böyle gitmez’ demeyi ısrarla söylememiz lazım.
‘Kılıçdaroğlu ile Özgür Özel yer değiştirse ne olurdu?’
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun döneminde Özgür Özel’in bugünkü siyaseti ile yol alınsa ne olurdu? Bunun cevaplamak için; iki şerbeti yan yana koyalım. Biri içmiş öteki diğeri daha kötüydü demiş. Toplumda böyle bir duygu var. Yeni her zaman başka bir duygu ile karşılanır. Özgür Özel bir rüzgâr estirdi. Bu bir gerçek. Değişimi yaratanlar da Kemal Bey’in etrafındaydı. Bu da çok ilginç aslında. Kemal Bey de belki bunu bize ya da kamuoyuna söylemiyordur ama kendi içinde bunun mücadelesini bitiremedi. Çünkü Meclis’te beraber olduğu kişiler değişim şart ve değişimi biz böyle yapıyoruz dediler.
“Aradaki fay hattını alıp, davalara çevirdiler”
‘Dert bir ola idi, ağlaması kolay idi’ Öylesine iç içe geçmiş öngörülemez sorunlarla karşı karşıyayız ki matematik bilimi bence isyanlarda. Çünkü bizim siyasetimizde 2 kere 2 sabah 5, akşam 3 ediyor. Ertesi gün 8 ediyor. Ondan sonra aslında biz bunu 2’ye bölecektik diyorlar. Bu kadar olağanüstü gündemle karşı karşıyayız. Ne olursa olsun bir kurultay yapıldı bitti. Kemal Bey’in yeni genel başkanı kutlaması ve artık ‘o benim genel başkanımdır’ demesi gerekir. Türkiye’de olmasa bile CHP’de bu kültür var. En somut örneği Muharrem İnce. 2014 yılında genel başkanlığa soyundu ve olağanüstü kurultay yapıldı. Hiç de az olmayan bir oy aldı. Sonra Muharrem İnce kürsüye çıktı ve ‘Kemal Bey benim genel başkanımdır’ dedi. Kemal Bey’in de bence mücadelesini bu cümleden sonra yapması gerekirdi. İşte şimdi o aradaki fay hattını alıp, davalara çevirdiler. Davalar şöyle; iki kardeş arasında bir miras davası oldu, mahkemeye gidiyorlar. Mahkeme büyük kardeşe küçük kardeşi getirin, diyor. Küçük kardeşe; büyük kardeşi öldürüp bütün malları alacaktın, diyor. 15 Eylül de görülecek CHP davası inanın böyle bir şey. Bunlar birbirlerini mahkemeye verdiler şimdi iktidara kızıyorlar. Mahkemeye öyle vermediler ki; mahkemeye şu sayıyı bir daha say dediler. Sen de ‘kurultayı iptal edelim, mutlak mutlağa git’ diyeceğim diyorsun.
‘Türkiye’de ceza peşin, hukuk veresiye’
1960, 80, 28 Şubat’ta tüm siyasi tarihimizdeki yargı eliyle siyasete yön vermeler ters tepmiştir. Göreceksiniz bu da ters dönecek. Yaşayacağız ve göreceğiz. O tür programlarda yapacağız. Çünkü suyun altı ısıtılıyor, acaba bu kaynar mı? Tabii ki kaynar. Ergenekon’da böyleydi maalesef şimdi de böyle. Türkiye’de ceza peşin, hukuk veresiye. İnfaz peşin yapıyor, adalet veresiye. ‘Suçlu musun değil misin yolda bakacağız’ deniliyor. Aslında bu bir engizisyon. ‘Bu kişiyi hapse atın, hangi suçtan yargılayacağımıza sonra karar veririz’ diyorlar. Türkiye’de böyle bir durum var. Şimdi böyle bir yargılama sürerken, öteki yargılamalara, Türkiye’yi hukuk devleti yapacağız söylemlerini de inanmak mümkün değil. Bu tilkiyi kümeste Adalet Bakanı yapmak gibi bir şey.
‘MHP’nin tutumu AKP’ye kaç, CHP’ye tut diyor’
MHP’li Feti Yıldız 2025-2026 Adli Yılı “Yargı, millet adına hâkim ve savcıların emanetindedir” mesajı ile bana göre ‘AKP’ye kaç, CHP’ye tut’ diyor.
MHP tüm bu yapılanlara ortak. O yüzden MHP’nin insafından adalet beklemiyorum. Geçmişte Devlet Bahçeli’nin siyasi yapma biçimine baktığınızda seçim tarihini belirleyen bir lider gibi. Bu tür değerlendirmeler önümüzdeki dönem için Sayın Bahçeli’nin kafasında bir seçim tarihi varsa o döneminin iması da olabilir. Ben bir gazeteci olarak Devlet Bahçeli’nin 11 Ağustos tarihli uzun yazısını unutmuyorum ve unutulmaması gerektiğini düşünüyorum. MHP şu anda bu işleyiş içinde sanki iktidarın her şeyi ile içinde değilmiş gibi. Türkiye’yi yönetenleri yönetmeye talip bir rol üstlenmiş gibi. Kendi çizgisi doğrultusunda belli ölçülerde başarı ile de götürüyor.
‘Sinan Ateş davası ile ortaklar arası haberleşme değişti’
AKP-MHP ilişkilerinde kamuoyu en çok yüzde 20’sini biliyor bence. Özellikle Sinan Ateş davasından sonra bir başka haberleşme şekli olabilir. Bu bizim bilmediğimiz bir haberleşme şeklide olabilir. En son casusluk davası, savunma sanayi çok ilginç seyrediyor. Düşün Türkiye’nin bomba imalatını sağlayan şirketin başındaki kişi FETÖ ve casusluktan tutuklandı. Bir cümle içinde Türkiye’nin bu karmaşık hali özetliyor.
“Ekrem İmamoğlu’nda ‘ilk düğme yanlış iliklendi”
Ekrem İmamoğlu da özgürlük mücadelesinin içinde, bırakmayacak gibi görünüyor. 3 Nisan günü Ekrem İmamoğlu’nun tutukluğunun 10’uncu gününde Silivri’ye onu ziyarete gittim. Sen beni Silivri’ye ziyarete gelmiştin, şimdi ben seni ziyarete geldim. Ben senin için ne yapabilirim? diye düşündüm ve kitap yazabilirim dedim. Ekrem Bey de ‘onur duyarım’ dedi. İlk düğme yanlış iliklendi, dedim, iki buçuk ayda geceleri 22.00-02.00 arasında şimdi ki gerçek zamanı anlatan kitabı yazdım. Şimdi iddianameyi bekliyorum ikinci düğmenin iliklenmesini yazacağım. Her şey bittikten sonra ‘sen haksızlığa uğradın’ demek kolay. Bizim hayatımızda 5 yıl 10 yıl çok uzun. Bana ne kadar hapis yattın diye sorduklarında 1729 gün diyorum, yıl olarak 4 yıl 8 ay 22 gün. İnsan için uzun ulusların ömründe çok uzun değil. Ansiklopediyi açın yüzyıl savaşlarına bakın bir buçuk sayfa. Can Yücel’in Deniz Gezmiş’e dediği gibi ‘Aşkolsun sana çocuk, maratonun en iyi 100 metresini sen koştun’. Belki ben bir milim koştum, belki bir gıdım.
‘‘Erken değil baskın seçim olacak. Seçimin günü değil ama saati belli”
Erken değil ama baskın seçim olacak bir gün kalkacağız ve 45 gün sonra seçim var diyecekler. 64 gün sonra seçim var seçim tarihini şu anda devlet bahçeli Erdoğan da bilmiyor o kıvamın ne zaman geleceğini bilmiyorlar. Bunlar seçim yapmaz diye bir korku var yapacaklar bu toplum her şeyi verir ama değişim duygusunu yetkisini vermez. Düşünün darbe için gelenler bile ikinci gün en kısa zamanda gideceğiz diyorlar. En kısa zamanda sandık gelecek bu öncekilere benzemiyor ama bu toplum değiştirme gücünü devretmez. Fatih Altaylı o yüzden yatıyor içeride. Bunun altını çizdiği için içeride yatıyor. Bir gün saat 16:45’te piyasaların kapandığı saate. Seçimin günü değil ama saatini biliyoruz 16:45