Türkiye’nin Kalbi Tehlikede

Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği (TKDCD), Dünya Kalp Günü nedeniyle düzenlediği “Sağlıkta Ortak Akıl–Kalp ve Damar Hastalıkları Medya Çalıştayı”nda Türkiye’de kalp-damar hastalıklarının her üç ölümden birinin nedeni olduğunu açıkladı. Dikkat çekici nokta: Son beş yıldır bu oranının değişmemesi! Çünkü ülkemizde obezite yükselişte, her üç yetişkinden biri yüksek tansiyon hastası, diyabet üç kat arttı, tütün alışkanlığı giderek artıyor!
—–
“Sağlıkta Ortak Akıl–Kalp ve Damar Hastalıkları Medya Çalıştayı”nda, Türkiye’de kalp-damar hastalıklarının 2024 yılında tüm ölümlerin yüzde 36’sından sorumlu olduğunun altı çizildi. Diğer bir deyişle, ülkemizde hayatını kaybeden her üç kişiden biri kalp hastası. Son on yıldır risk faktörleri artıyor, beş yıldır da oran değişmiyor.
Türkiye Avrupalılardan önde
Oturum başkanlığını Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği (TKDCD) Genel Sekreteri Doç.Dr.Murat Sargın ve Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanı Prof.Dr.Ümit Kervan’ın üstlendiği çalıştayda verilen bilgilere göre; Avrupa’da kalp krizi yaşı ortalama 65-70, İngiltere ve Almanya’da 67-68, ülkemizde ise 60-65. Ülkemizde kalp krizi geçirme yaşının düşmeye meyil etmesinin sebepleri ise; genç erkeklerde her iki hastadan biri aktif sigara içmesi, kolesterol yüksekliği, yüksek tansiyon ve diyabet obezite-hareketsizlik giderek artması, “Kötü kolesterol” adı verilen LDL değerlerinin düşürülmesinin yeterince önemsenmemesi; düzenli kontrol ve ilaç uyumu düşük kalması. Yetkililer, Türkiye’de risklerin genç yaşta biriktiğini ve önleyici adımların erken yaşta başlaması gerekliliğinin önemini vurguladı.
Kadın kalbi menopozda zorlanıyor…
Çalıştay’da kalp ve damar hastalıkları riskinin yaşla birlikte katlanarak arttığına, en ağır yükün 65 yaşın üzerinde görüldüğüne dikkat çekildi. Erkekler genç yaşlarda daha erken riskle karşılaşırken, kadınlarda ise menopoz sonrasında tablo hızla değişiyor, ileri yaşlarda fark kapanıyor.
Türkiye’de kalp krizi geçirenlerin klinik verileri ortalama yaşı 60-65 yaş aralığı, ulusal kayıtlar, hastaların yalnızca dörtte birinin kadın olduğunu gösteriyor. Bu da erkeklerin daha genç yaşta hastalığa yakalandığını, kadınların ise daha ileri yaşta riskle karşı karşıya kaldığını ortaya koyuyor.
Bu nedenle kalp-damar hastalıkları erkeklere özgü değil; kadınlarda özellikle menopoz sonrası aynı derecede hayati bir tehdit oluşturuyor.
Covıd aşıları kalp krizi riskini artırıyor mu?
Kamuoyunda sıkça sorulan “Covid aşıları gençlerde kalp krizi ve ani ölümleri artırıyor mu?” sorusunun yanıtı ise böyle bir artış saptanmadığı yönünde.
Bilimsel veriler, mRNA aşılarından sonra nadiren görülen kalp kası iltihabı (miyokardit) olgularını doğrulamakla birlikte, bu durum genellikle genç erkeklerde, ikinci dozdan sonraki ilk hafta içinde ortaya çıkar ve çoğu vaka hafif seyirli olup tamamen düzelir.
Buna karşılık Covid enfeksiyonu geçiren kişilerde hem kalp kası iltihabı hem de kalp krizi riski aşıya kıyasla kat kat yüksektir. İngiltere, ABD ve Fransa’dan elde edilen geniş ölçekli kayıtlar, aşı sonrası kalp krizi ve ölüm oranlarında artış göstermediği gibi, bazı çalışmalarda koruyucu etki sinyalleri dahi bildirilmiştir.
Sonuç olarak: Aşılar, kalp krizi riskini artırmaz; aksine Covid’in yol açtığı ağır kalp hasarına karşı en güvenilir korumayı sağlar.
Ülkemizde her üç yetişkinden biri hipertansiyon hastası
Çalıştayda ayrıca son on yılda Türkiye’de kalp ve damar hastalıklarının başlıca risk faktörlerinde olumsuz bir eğilim gözlemlendiğine dikkat çekildi. Yetişkin nüfusun beşte birinden fazlasının obez; fazla kilolu bireyler de eklendiğinde toplumun yüzde 60’ından fazlası sağlıklı kilonun üzerinde olduğu açıklandı. Her üç yetişkinden biri hipertansiyon hastası olduğunu belirten yetkililer, tedavi ve kontrol oranlarında iyileşmeler sağlanmış olsa da yüksek tansiyon yaygın bir sorun olmaya devam ettiğine vurgu yaptı. Diyabetli sayısı 2011 yılında 3,5 milyon iken, 2024 yılında yaklaşık 9,6 milyona yükselmiş. Bugün erişkin nüfusun her 6–7 kişisinden biri diyabet hastası. Tütün kullanımı ise yüksek seviyesini koruduğu; genç erkeklerde yoğunluğu sürmekte, kadınlarda ise artışın dikkat çektiğinin altı çizildi.
Neticede; Türkiye’de obezite ve diyabet hızla artmakta, hipertansiyon yaygınlığını korumakta, sigara kullanımı ise dirençli bir alışkanlık olarak varlığını sürdürüyor. Bu dört faktör, kalp ve damar hastalıklarının toplum üzerindeki yükünü giderek artırmaktadır.
Kolesterolde ortalama değer aldatıcı, risk yüksek
Kolesterol hakkında verilen rakamlar, açıklanan tablo ise; Türk toplumunda ortalama “kötü” kolesterol (LDL) düzeyi yaklaşık 120 mg/dL. Ancak her 3 erişkinden 1’i 130 mg/dL’nin üzerinde seyrediyor. Dahası, erişkinlerin yüzde 60’ı son bir yıl içinde hiç kolesterol ölçtürmemiş durumda. Bu tablo, düzenli takip kültürünün zayıf olduğunu gösteriyor.
Yüksek riskli grupta (kalp hastalığı geçirmiş olanlar veya diyabet gibi ek riskleri bulunan kişiler) hedeflenen kolesterol seviyelerine inme oranları düşük seyrediyor. Risk altındaki grupta korunmada hedef kabul edilen LDL değeri 70 mg/dL iken bu değere ulaşabilenlerin oranı yalnızca yüzde 18 civarında. Şeker hastalığı varlığında kolesterol ilacı kullanması gerekenlerin yarısından azı tedaviye başlamış görünüyor; tedavi alanların da yalnızca dörtte biri hedefe ulaşabiliyor.
Tedavide hedefe ulaşamamanın başlıca nedenleri, kolesterol ilacının yeterli dozda ve gerektiğinde kombinasyon halinde kullanılmaması, yan etki kaygıları ve yanlış bilgiler nedeniyle tedaviye uyumun zaman içinde bozulması, ayrıca düzenli doktor kontrolü ve laboratuvar izleminin aksaması. Buna, yaşam tarzı değişikliklerinin kalıcı hale getirilememesi (beslenme düzeni, fiziksel aktivite, sigarayı bırakma) eklendiğinde LDL düzeyleri hedefin üzerinde kalmaya devam eder. Düzenli ölçüm, hekimle yakın takip ve uygun doz/ kombinasyonla sürdürülen tedavi, hedefe ulaşmanın en güvenilir yoludur.
Çalıştay’da ayrıca Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği (TKDCD), medyayla kurduğu iş birliğinin toplum sağlığı için stratejik bir ortaklık olarak gördüğü, amaçlarının, doğru bilgiyi anlaşılır bir dille sunmak, kalp ve damar hastalıklarında hızlı ve etkili tedaviyi ülke geneline yaymak, tekrar eden olayların önüne geçmek olduğu belirtildi.