Meditasyon ile İyileşme

Meditasyon ile İyileşme

Meditasyon ile iyileşme mucize değil. Günde bir ya da iki kez kendinize ayıracağınız minimum 20 dakikalık süreyle bambaşka bir hayata sahip olabileceğinizi biliyor musunuz?

Bilge Merve Savaşan

Meditasyon yani yoğunlaşma. Meditasyon yapmanın beden ve beyin üzerindeki rahatlatıcı etkilerinin ve sağlığa faydalarını az çok herkes bir şekilde biliyor. Temelinde bu uygulamanın amacı vücudumuzdaki temel enerji merkezlerini açmak, harekete geçirmek ve uyanık olmaktır.

Meditasyon yapıktan sonra sinir sistemi gerginlikten kurtulup daha dengeli olur, zor durumların üstesinden gelme yeteneği gelişir, beden ve beyinde enerji artar, insanın bilinci berraklaşır.

Düzenli olarak meditasyon yapmak uyku sorunlarının çoğunu ortadan kaldırır. Uykudan yorulmuş olarak değil, daha dinlenmiş olarak kalkarız. Yoğunlaşmadan sonra kaslarda da rahatlama, gevşeme, insanda hafiflik ve canlılık hali görülür. Sevgi ve şefkat duyguları yeşerir. Kendinizi daha mutlu, sevgi dolu hissedersiniz. Ve dolayısıyla kendiniz ve çevrenizdeki insanlar ile olan ilişkileriniz kolaylaşır.

Meditasyon  yaparken iyi bir sonuç elde edebilmek için seanslarınızı düzenli yapmanız lazım. Eğer hareketli bir yaşantınız varsa günde 1 veya 2 defa en az 20 dakika kendinize bu süreyi ayırmanız yeterli. Kahvaltınızdan ve akşam yemeğinizden önce yapılan meditasyon daha faydalıdır. Eğer günde 1 defa yoğunlaşacaksanız sabah kahvaltıdan önce, eğer 2 defa yoğunlaşacaksanız uygulamalarınızın arasında en az 6 saat ara olmasına dikkat ediniz.

Dikkat etmeniz gereken şeylerin başında ‘mekan’ seçimi geliyor. Fiziksel ve Zihinsel olarak rahatlayabileceğiniz  bir yer seçmelisiniz. Meditasyon yapacağınız yer sizi dikkatinizi dağıtabilecek etkenlerden (ses, ışık, hareket, insanlar vs.) uzak tutan bir ortam olmalıdır. Kendinizi dinleyin. Vücut, kas, eklemlerin ve nefesin farkına varmalısınız.

Dengeli, dik ve rahat oturun. Nefes alıp vermeniz sessiz, yavaş ve düzenli olmalı. Dikkatinizi üzerine toplayabileceğiniz bir obje seçin. Bedeniniz, beyniniz ve ruhunuz bütünleşmeli. Böylece kendinize odaklanın, enerjinizi hissedin, negatiflikleri atın ve huzur bulun. Ne kadar böyle duracağınız size bağlı. Yoğunlaşmanızı bitirdikten sonra hemen kalkmayın. Rahatlama ve gevşeme gözleri açtıktan sonra da bir süre sürdürülmelidir.

İşte size birkaç oturuş tekniği…

Türk Oturuşu: Yoğunlaşmada oturuş şekli olarak çok eski zamanlardan beri bağdaş kurup oturmak çok kullanılan bir oturuş şeklidir. Yoğunlaşma yaparken dik oturuş şekli, bedenle bilinç arasında iyi bir iletişim kurmayı sağlar.

Kolay Oturuş: Ayak bilekleri çaprazlanır, dizler zorlanmadan yere yaklaştırılır, bağdaş kurup oturulur. Sırt dik, baş omuzlarla aynı çizgide, çene boynun ön yüzü ile dik açı oluşturacak şekildedir. Eller kavuşturulur, baş parmaklar birleştirilerek kucağa konur veya elin bileğinin arka yüzü sağ dize, sol elin arka yüzü sol dize gelecek şekilde konur. Solunum, karından ve düzenli bir şekilde olmalıdır. Ayak bilekleri çaprazlanır, bazen sağ solun, bazen de sol sağın üzerine gelecek şekilde değiştirilir.

Dik Oturuş: Eğer bağdaş kurarak yani kolay oturuş pozisyonunda rahat edemiyorsanız Dik oturuşu uygulamak daha uygundur. Fakat zaman zaman bağdaş kurarak alıştırma egzersizleri yapabilirsiniz. Bu oturuş, bir sandalyede dik olarak oturuş şeklidir. Sandalyeye denge noktası bulunarak ve denge sağlanarak sıkıca oturulur. Sonra parmaklar çekilerek sol elin altına konulur. Bundaki amaç, aktif olan sağ elin sol eli itmesiyle sağlanan emniyet duygusudur. Sandalyeye oturduktan sonra sırt dik tutulmalı, baş omuzlarla aynı çizgide olmalıdır, çene boynun ön yüzü ile dik açı oluşturmalıdır. Bu pozisyonda solunum doğal olarak karından yapılır. Bu oturuş bir düşüncede yoğunlaşıp ötelere ulaşmanızı sağlar ve her yaş için tavsiye edilir.

Japon Oturuşu: Yerde, dizler bitişik, sırt dik, topuklar üzerine oturulur. Sağ el ayası sağ bacağa, sol el ayası sol bacağa yerleştirilir ya da kucakta kavuşturulur. Serbestçe burundan ve karından solunum yapılır.

Kusursuz Oturuş: Yere oturulur, sol bacak bükülür, diz kavranır, topuk apış arasına dayanacak şekilde çekilir. Sonra sağ bacak bükülür, sağ ayağın topuğu kasık kemiğine dayanır. Sıkı oturulur, kalçalar ve dizler yere dokunmalıdır. Baş ve boyun omurga ile aynı çizgide tutulmalıdır. Burundan ve karından soluk alınmalıdır.

Eller, sol bileğin sırtı sol, sağ bileğin sırtı da sağ dize gelecek şekilde dayanır. Baş parmak ve işaret parmaklarının uçları daire oluşturacak şekilde birbirine dokundurulmalıdır. Diğer parmaklar açık olarak yan yana tutulur. Acaba bu elin bu kadar tarif edilişi; sizce nedendir. Yoksa bir mesaj mı verilmek isteniyor. Bin yıllardır… Bacaklar da bazen sol sağın, bazen de sağ solun üstüne gelecek şekilde çaprazlanmalıdır. Bedendeki enerji düğümlerimizin iyi uyarıldığı oturuştur.

Lotus Oturuşu: Sağ ayak tabanı yukarı bakar, sol bacak sol ayak tabanı yukarıda kalacak şekilde sağ bacak üzerine koyulur. Her iki diz yere değmelidir. Karın gevşek tutularak karından solunum kolaylığı sağlanır. El bilekleri kavuşturularak kucağa ve diz üstlerine açık halde konabilir. Yoğunlaşmada sırt her zaman dik tutulmalı, kafa ileri bakmalıdır. Kulak omuzlarla burun göbekle aynı hizada olmalıdır.. Fiziki bedenle ruhi bedeni en iyi birleştiren ve insanı ötelere taşıyabilecek boyutu vardır.

Yarı Lotus Oturuşu: Bir ayak yukarı dönük olarak diğer bacak üzerine konur. Önce diğer bacak kıvrılır, ayak karşı üst bacağın köküne ya da apış arasına dayanır. İki diz yere değmelidir. Sırt dik tutulur. Burundan soluk alınır. Bacaklar bazen bir bacak, bazen diğer bacak üste gelecek şekilde değiştirilebilir.

Mistik Yoğunlaşma: Pek çok inançlarda “dua” bir yoğunlaşma aracı gibi kullanılmış ve asrımızın problemli bu günlerinde giderek müracaat edilen bir yol olmuştur. “Dua”yı anlatırken “dua”nın ibadetin bir parçası, yoğunlaşmanın ise ibadetten farklı bir boyut olduğunu belirtmek isterim. ‘Dua’ bizlerin ruhsal ve zihinsel olarak daha güçlü olmamızı sağlar. Mesela psikiyatri ve rehabilitasyon merkezlerinde yapılan araştırmalarda da, hastaların; iyileşmelerine “inanmaları”nın seviyesine göre iyileşmelerinin kolaylaştığı kesin olarak kabul görmüştür. “Dua”yı bir ibadet gibi kabul edenler, aslında kendi aczlerini ifade ve ilan ederler. Çocuğun elinin yetişmediği bir şeyi anne ve babasından ağlayarak bir nevi dua gibi istemesi, onun acizini gösterdiği gibi hasta dediğimiz insanlar da acizliklerini “dua” ile ilan eder, ilahi güçten ve Yaratıcı’dan medet umarlar. İşe bu da bizi bir hakikate götürür.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.