Kadını Ataerkil Dil Öldürüyor

23.11.2024
399
Kadını Ataerkil Dil Öldürüyor

Kadına karşı şiddet suçu işleyenler en çok eş, oğul, baba, erkek arkadaş ve kadınların ayrıldıkları veya ayrılmak istedikleri erkeklerdir. Bunun en büyük nedeni; ataerkil dilin varlığı. ‘Erkek adam, döver de sever de’, ‘kızını dövmeyen dizini döver’, ‘gelinliğiyle giren kefeniyle çıkar’ gibi ataerkil söylemler, kadınların, erkeklerin kontrolünde olması gerektiğini dayatır. Bu da erkeklerin eşlerini kontrol altında tutmak için şiddet kullanmasını normalleştirmektedir.

Dr. Mert Sinan Bingöl

Psikiyatri Uzmanı

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2019’da yayımladığı rapora göre dünya genelinde neredeyse her 3 kadından 1’i, yakın ilişkide bulundukları erkekler tarafından şiddete maruz kalıyor.

Şiddet gören kadınlar çaresizlik ve umutsuzluk nedeniyle, sıklıkla depresif ve kaygılı süreçler yaşar. Kadınlar kendilerini korumak için şiddet riski belirdiği andan itibaren gerekli tepkiyi koyarak önlem almalı; fiziksel, psikolojik, ekonomik veya cinsel şiddeti, hiçbir şekilde kabul etmemelidir.

Esas sorun ‘ataerkil’ dilin varlığı!

Kadına karşı şiddet tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük bir sorun. Kadınlar en çok koca, oğul, baba, erkek arkadaş ve ayrıldıkları erkekler tarafından şiddet görür.

Kadını suçlayarak erkek şiddetini onaylayan ve meşrulaştıran kültürel normların varlığı, erken yaşta evlilik, kadın veya erkeğin eğitim seviyesinin düşük olması, ekonomik sorunların varlığı, şiddetin bazı toplumlarca sorun çözme aracı olarak kullanılması, erkeğin kendi yetiştiği aile ortamında küçük yaşlarda şiddete tanık olması sebepler arasında sayılabilir. Bunun dışında toplumda hâkim olan ‘erkek adam, döver de sever de’, ‘evinde otursaydı’, ‘kızını dövmeyen dizini döver’, ‘gelinliğiyle giren kefeniyle çıkar’ gibi ataerkil söylemler, kadınların, erkeklerin kontrolünde olması gerektiğini dayatmakta ve erkeklerin eşlerini kontrol altında tutmak için şiddet kullanmasını normalleştirmektedir.

Şiddet, meşrulaştırılıyor… 

Otoriter erkek dili yüzyıllar içerisinde ‘benim toprağım, benim evim, benim eşyam, benim eşim, benim çocuğum…’ gibi aidiyet kavramlarının benimsenmesiyle yerleşir. Ayrıca ‘kıskançlık’, ‘ahlaksızlık’, ‘gelenek’, ‘töre’ ve ‘namus’ kavramlarının varlığı maalesef şiddeti beslemiş ve uygulanan şiddet bu yollarla meşrulaştırılmıştır. Böylece, erkek ‘ya benimsin ya kara toprağın’ diyerek, kadını kontrol etme ve öldürme hakkını kendinde görmeye başlamıştır. Süreç içerisinde maalesef erkeğin hayalleri, erkeğin kuralları, erkeğin dili belirleyici olmuştur, kimin öleceğine kimin yaşayacağına, kimin susup kimin konuşacağına, kimin nasıl giyineceğine erkek dili karar vermiştir.

Kadınlar, şiddet riski belirdiği andan itibaren gerekli tepkiyi koymalı…

Şiddet gören kadınlarda en sık gözlenen psikolojik ve duygusal sorun güvensizliktir. Çünkü en yakınları ve en sevdikleri tarafından tehdit ediliyorlar ve şiddete maruz kalıyorlar. Maalesef bu durumdan korunmak için ne yapacaklarını bilmiyorlar. Bununla beraber gelen çaresizlik ve umutsuzluk nedeniyle, sıklıkla depresif ve kaygılı süreçler yaşıyorlar.” dedi.

Şiddet mağduru kadınlar güvenliklerini sağlamak, şiddet döngüsünden kurtulmak için:

Kadınlar, erkeğin uyguladığı şiddete karşı, şiddet riski belirdiği andan itibaren gerekli tepkiyi koyarak ilgili kurumlarla irtibat kurmaya çalışmalılar. Kendisine uygulanan fiziksel, psikolojik, ekonomik veya cinsel şiddeti, hakareti, ihmali, aşağılanmayı hiçbir şekilde kabul etmemelidir. Erkeğe bağımlı olmamalı, sosyal bağlarını güçlendirmeli, eğitim seviyelerini yükseltmeli, ekonomik gücünü elde etmeliler. Psikolojik sıkıntılarının artması halinde, terapi desteği almalı.

Kadına şiddetin önüne nasıl geçilebilir? 

Şiddet gören kadınlara destek olunabilmesi, önüne geçilebilmesi için çiftlere evlilik öncesi ve süresince psikolojik danışmanlık verilmesi ve ilgili kurumlarca düzenli ev ziyaretleri yapılaması gibi uygulamalar yardımcı olabilir.

Sosyal medya üzerinden şiddeti normalleştiren yayınlara yer verilmemelidir. Medyanın şiddeti, suçu ve suçluyu övücü-destekleyici yayınlar yapmaması, cinsiyet ayrımcılığını kınaması, toplumsal farkındalık yaratması, kadını erkek karşısında duygusal açıdan zayıf, güçsüz-erkeğe bağımlı gösteren programlara yer vermemesi gerekir.

Şiddet mağduru kadının kendisini yalnız hissetmemesi için, kadın dernekleri ve örgütlerinin sayısı arttırılmalı, başvurabilecekleri hukuki yollar öğretilmelidir. Kadının kendisi ve toplumun kadına verdiği değeri arttıracak politikalar oluşturarak, şiddet uygulayanların caydırıcı cezalar almasıyla ilgili düzenlemeler yapılmalıdır.

Kadına şiddet konusunu çözmek için ‘yeni bir toplumsal söylem’ geliştirilmeli

Kadına şiddet konusu sadece hukuki düzenlemelerle çözülebilecek bir mesele değildir. Şiddetin önlenememesinin başta gelen nedenlerinden biri, maalesef toplumun bir kesiminde, kadını değersizleştiren, ötekileştiren, seksüel meta haline getiren, yöneten, yönlendiren bir anlayışın hâkim olmasıdır. Kadın ve çocuğa hükmederek örtbas edilmeye çalışılan bu yıkıcı-otoriter ataerkil dilin, bir an önce değiştirilerek ‘yeni bir toplumsal söylemin’ geliştirilmesi gerekir. Ve maalesef yeni bir söylem geliştirilmediği sürece, kadınlar kendilerine erkeklerin biçtiği rolleri oynayacak ve ölmeye devam edecekler…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.