Türkiye’de Alzheimer Çok Fazla Artacak

Türkiye Alzheimer Derneği Tıbbi Kurul Başkanı Prof. Dr. Başar Bilgiç, ülkemizin en hızlı yaşlanan ülkeler arasında yer aldığını ve önümüzdeki yıllarda Alzheimer vakalarının katlanarak artmasının beklendiğini açıkladı.
——
Alzheimer hastalığı, dünya ve Türkiye’de hızla artan en önemli halk sağlığı sorunlarından biri haline geliyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, her yıl milyonlarca kişiye Alzheimer tanısı konuyor. Türkiye ise en hızlı yaşlanan ülkeler arasında yer alıyor ve önümüzdeki yıllarda Alzheimer vakalarının katlanarak artması bekleniyor.
Basit bir unutkanlıkla karıştırılsa da Alzheimer, beynin işlevlerini yavaş yavaş kaybettiren, bireylerin günlük yaşamlarını derinden etkileyen ilerleyici bir hastalık.. Bu tabloya dikkat çeken İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı öğretim üyesi ve Türkiye Alzheimer Derneği Tıbbi Kurul Başkanı Prof. Dr. Başar Bilgiç, hastalığın erken belirtilerinden risk faktörlerine, korunma yollarından yeni tedavilere kadar açıklamalarda bulundu
“Alzheimer ilerleyici bir beyin hastalığıdır.”
Prof. Dr. Bilgiç, Alzheimer’ın basit bir yaşlılık unutkanlığıyla karıştırılmaması gerektiğini vurguluyor. Bilgiç, Alzheimer’in sıklıkla bellek sorunları ile başladığını, zamanla ilerleyerek kişinin hayatını ciddi şekilde zorlaştırdığını belirterek şunları söyledi: “Kişi sabah konuştuğu konuyu akşam tamamen unutabilir, randevularını atlayabilir ya da aynı soruyu kısa aralıklarla tekrar tekrar sorabilir. Anahtar, gözlük, cüzdan gibi eşyaları alışılmadık yerlere bırakmak sıklaşır. Konuşurken kelimeleri bulmak zorlaşır, kişi duraksar ya da dolaylı ifadelerle kendini anlatmaya çalışır. Bu tür belirtiler zamanla daha belirgin hale gelir ve günlük yaşamı aksatır.”
“Türkiye’de Alzheimer sayısı katlanacak”
Türkiye’de bugün yaklaşık 700 bin Alzheimer hastası bulunuyor. Ancak toplumun hızla yaşlanmasıyla birlikte bu rakamın önümüzdeki 25 yıl içinde 2–2,5 katına çıkacağı öngörülüyor. Prof. Dr. Bilgiç, “65 yaş üstü nüfus oranı bugün yüzde 10 civarında. 2050’de bu oran yüzde 23’e yükselecek, yani her dört kişiden biri yaşlı olacak. Dolayısıyla Alzheimer hastalığı toplumun en önemli sağlık sorunlarından biri haline gelecek” dedi. Bilgiç ayrıca, Lancet Komisyonu raporlarına dikkat çekerek, tansiyon, diyabet, işitme kaybı gibi değiştirilebilir risk faktörlerinin kontrol altına alınmasıyla Alzheimer’ın toplumsal düzeyde azaltılabileceğini belirtti.
“Kalp için iyi olan, beyin için de iyidir”
Alzheimer yalnızca genetik yatkınlıktan ibaret değil. Prof. Dr. Bilgiç, “Kalp için iyi olan, beyin için de iyidir” diyerek risk faktörlerini şöyle özetliyor: “Hipertansiyon, diyabet, yüksek LDL kolesterol, obezite, sigara kullanımı ve inme gibi kalp-damar hastalıkları Alzheimer riskini artırır. Çünkü beynin ince damarları bu yükten etkilenir. Buna karşılık, düzenli fiziksel aktivite, Akdeniz tipi beslenme, kaliteli uyku, işitme sağlığının korunması ve sosyal etkileşim riskimizi belirgin şekilde azaltır. Özellikle orta yaşta atılan sağlıklı adımlar, Alzheimer’a karşı en güçlü korumayı sağlar”
“Yeni tedaviler hastalığın ilerlemesini yavaşlatabiliyor”
Alzheimer tedavisinde uzun yıllardır kullanılan ilaçlar yalnızca semptomları hafifletiyor. Ancak son yıllarda geliştirilen yeni tedaviler, hastalığın biyolojik temellerini hedef alıyor. Prof. Dr. Bilgiç, bu konuda umut verici gelişmeleri şöyle özetliyor: “Amiloid proteini temizlemeyi hedefleyen yeni ilaçlarla, hastalığın kötüleşme hızı yüzde 20–35 oranında yavaşlatılabiliyor. Bu, Alzheimer tedavisinde bir dönüm noktası. Hastalar günlük işlerini daha uzun süre bağımsız yapabiliyor, hastalığın ilerlemesi geciktirilebiliyor. Türkiye’nin MR altyapısı ve uzman hekimleri sayesinde, doğru hasta seçimi ve düzenli takip ile bu tedaviler ülkemizde de uygulanabilir.” Prof. Dr. Bilgiç bu ilaçların bazı yan etkileri olsa da düzenli takip ve doğru hasta seçimiyle risklerin kontrol altında tutulabileceğini de ekledi.
Hasta Yakınları Yalnız Kalmamalı
Alzheimer hastalarının yanı sıra, hasta yakınları da büyük bir yük altında. Prof. Dr. Bilgiç, Türkiye’de bakım süreçlerinin büyük ölçüde ailelerin omzuna bırakıldığını hatırlatıyor: “Sevgiyle baksalar da çoğu aile hem maddi hem manevi olarak yalnız kalıyor. Güvenilir ve ekonomik bakım merkezleri çok az, ilaç ve bakım masrafları aile bütçesini zorluyor. Psikolojik destek hizmetleri sınırlı, oysa hasta yakınları için tükenmişlik ciddi bir sorun. Gündüz yaşam evlerinin yaygınlaştırılması, hasta güvenliğini önceleyen hizmetlerin ve ekonomik desteklerin artması gerekiyor.”









