Kanser Sonrası Yaşam
Kanser, tedavi sonrası kişiye zorluklarla daha rahat baş etmesini, hayattan doyum almasını sağlaması bakımından çoğunlukla olumlu katkılar sağlar. Ama uyum sürecinde psikososyal destek almak iyi bir baş etme yöntemi olabilir.
Psk. Elçin Biçer
Kanser deneyimi, çoğu zaman tedavi sonrasında kişinin hayata bakış açısında ve yaşam biçiminde değişimlere neden oluyor. Hastalığın tekrarından korunmak ve sağlıklı bir yaşam sürmek amacıyla eski alışkanlıklar, beslenme biçimi ve aktiviteler gibi günlük yaşantıda yeni düzenlemeler gerektiriyor.
Bu değişimlerin yanı sıra, tedavi sebebiyle kişinin bedeninde meydana gelen kalıcı ya da kısa süreli değişimler de hem kişinin kendini algılayışına hem de ilişkilerine farklı miktarlarda yansıyabiliyor. Hastalık sonrası normal yaşama dönüş ya da diğer bir ifadeyle yeni yaşama uyum sürecinde ruhsal olarak adapte olmak için de zaman gerekiyor. Tedavi boyunca bazen dışarıya doğrudan yansımayan büyük ölçekli zorlayıcı duygularla baş etmek, kronik bir hastalık olarak kanserle yaşama fikri, nüks endişesi, kayıp duyguları gibi durumlar yaşanabiliyor.
Kanser tedavisi sonrasında kişinin yeni yaşamında baş etmesi gereken bir takım sorunlar gözlemlenebiliyor.
Nüks etme korkusu
Tedavi sonrasında önce 3 aylık aralıklarla yapılan kontrol günleri yaklaştıkça hastalığın tekrarlamasına dair endişeler artabiliyor. Kontrol günlerine yaklaşık bir hafta kala, kişide endişe ve sinirlilik hali, dalgınlık, uyku bozukluklarına rastlanabiliyor. 5 yıl süresince yapılan periyodik kontrollerde olumlu sonuçlar alındıkça giderek bu kaygı azalabiliyor. Bunun yanı sıra, kişinin tanı aldığı günleri çağrıştıran durumlarda kaygı tetiklenebiliyor. Özellikle, tedavi bittikten sonraki ilk aylarda, kişi bedenini sık sık dinleyip herhangi bir küçük değişiklikte büyük kaygılara kapılabiliyor. Günlük yaşamı aksatacak düzeyde ve sürekli olarak yaşanan nüks endişesi durumlarında psikolojik destek almak fayda sağlıyor.
Yas
Kanser ve tedavisi, kişinin bedeninde birtakım kayıplara yol açabiliyor. Bu kayıplar bir işlevi veya bir organı kısmen veya tamamen kaybetmek şeklinde olabildiği gibi doğurganlıkta, kısa süreli ya da kalıcı olarak cinsel yaşantıda da meydana gelebiliyor. Yas, kaybın doğal bir sonucu olarak görülüyor. Uzmanlar, altı ayı aşan yas tutma durumlarında psikoterapiden ya da çeşitli destek gruplarından destek alınmasını öneriyor.
Depresyon
Kanser tedavisi gören kişilerin büyük çoğunluğu bu süreçte depresif bir dönem yaşıyor. Ancak bu kişilerin yaklaşık yüzde 25’i depresyon tanısını karşılıyor. Tedavi sürecinde ya da sonrasında hastalık ya da yan etkiler sebebiyle ortaya çıkan aşırı halsizlik, kilo kaybı, işlevlerde azalma ve uyku problemleri gibi sıkıntılar sıklıkla depresyon ile karışabiliyor. Hastalıkla yaşama konusunda kalıcı baş etme yöntemleri geliştirebilmek, gereksiz ilaç kullanımından kaçınmak ve doğru tanı için öncelikle bir psikiyatri uzmandan yardım alınması kaçınılmaz oluyor.
Vücut şekli ve kendine güven
Tedavi amaçlı yapılan müdahaleler ve yan etkiler sebebiyle kişinin bedeninde değişimler meydana gelebiliyor. Kemoterapi sürecinde yaşanan geçici saç kaybı da dahil olmak üzere, bedendeki değişimler kişinin bedenini algısında, kendini algısında, kadınlar için kadınlık imajında bozulmalara sebep oluyor. Hatta bu bozulmalar sosyal yaşama da yansıyabiliyor. Sosyal ortamlara girmekten kaçınmaya, partneriyle ilişkisine dair kaygılar da eşlik edebiliyor. Tedaviyle birlikte psikososyal destek almak, tüm bu yansımalarla daha kolay baş edilmesine yardımcı oluyor.
Maneviyat
Kanseri atlatan birçok kişide, kanser sonrası hayat daha farklı bir anlam kazanıyor. Bu kişiler dini bağlılıkları ile manevi yaşamlarını yeniden gözden geçiriyorlar. Araştırmalar, maneviyata yönelme ile gelen sosyal dayanışma ve adaptasyonun depresyonu azalttığını ve kişinin daha iyi bir psikolojiye ve hatta fiziksel duruma sahip olduğunu gösteriyor.
Sosyal yaşam ve ilişkiler
Tanı aldıktan sonra, aile ve çevrenin vereceği tepkiler ve bu tepkilerle baş etmek sıklıkla gündeme geliyor. Bazı kişiler, bu tepkilerden kaçınmak için hastalığını saklamayı seçerken; hastalığını çevresiyle paylaşan kişilerin bazıları da bu tepkileri yönetmek konusunda zorluklar yaşayabiliyor. Telefon ve ziyaretçi trafiğini yönetmek, tekrar tekrar aynı sorulara cevap vermek, hatta bazen arkadaşlarını teselli etmek durumda kalabiliyorlar. Hastanın sosyal çevresi, hastaya nasıl davranacağı konusunda doğal olarak kararsız kalabiliyor. Çünkü her kişinin bu süreçte ihtiyacı, savunma ve baş etme yöntemleri farklı oluyor. Sıkıntılı diyaloglara mizah katmak, sıkıntı içerikli diyaloglara hiç girmeyerek hiçbir şey olmamış gibi davranmak ya da sürekli hastalıktan bahsetmek gibi çeşitli tutumlar bazı hastalara iyi gelirken bazılarına iyi gelmeyebiliyor. Bu yüzden, hastanın ihtiyacını anlamak için iyi bir gözlemci ve dinleyici olmak gerekiyor. Öte yandan, kanser deneyimi yaşayan kişiler günlük yaşamda farkına varmadığımız yaşama dair pek çok temayı zihinlerinde işleyebiliyor ve benzer deneyimi yaşamış kişilerle ilişki kurmayı tercih edebiliyor. Bu açıdan destek ve paylaşım grupları bu ihtiyacı karşılayabiliyor.
Eş ilişkilerinde ise, kanser, ilişkinin daha duygusal ve manevi temalarını öne çıkarırken, cinsel ve romantik temaları tedavi sürecinde geride bırakabiliyor. Tedavi sonrasında, paylaşılan güzel anlamlı katkılarla beraber bu arka planda kalmış alanlar yaklaşık bir yıllık bir süre içinde tekrar normale dönebiliyor.