İnançla Gelen Başarı Baha Koçak

Baha Koçak’la sohbet ederken anlattıklarından etkilenip ‘Neden olmasın, neden ben de başaramayayım ki…’ sorusu aklınıza geldi mi hiç?
Haber: İsmail Yıldırım
Baha Koçak, azim, inanç, sanat, sağlık dolu bu söyleşiyi okuduğunuzda acaba siz ne hissedeceksiniz?
‘’30 yıl önceki rakiplerimizden bazıları şimdi bayiimiz…’’
-Serfleks Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Baha Koçak Bey’i tanıyabilir miyiz?
Dört çocuklu bir esnafın oğluyum. Annem tütünde çalışırdı, babam sobacıydı. Gençlik yıllarımız çalışıp-okuyarak geçti. Ortaokulu Samsun’ da bitirdim, daha sonra Yıldız Teknik Üniversitesi’ne geçtim. Master eğitimimi aynı üniversitede tamamladım ve ticarete atıldım. Kısa bir süre asistanlık yaptım. Kocaeli Üniversitesi’nde de ders anlattım. Bir yandan öğretim görevlisi olarak çalışırken öte yandan sanayiciliğe devam ettim. 1976 yılından beri buradayım, fabrikanın ilk temellerini atanlardanım. Fabrika ilk zamanlar çok ortaklıydı ve çeşitli badireler atlattık, sıkıntılar yaşadık. 1980 yılından sonra Erdal Unustası ve Baha Koçak olarak iki ortak çalışmamıza devam ettik. 30 yıl özveriyle, devamlı çalıştık. Bir de bakmışız ki Türkiye’ de büyük bir firma olmuşuz, dünyada da sayılı firmalar arasına girmişiz. Japonya’dan Almanya’ya kadar mal alıyoruz ve satıyoruz. Birçok ülkeye ihracatımız var: Hindistan, Rusya, Gürcistan hatta Çin’ e bile. Ürünlerimiz zemin üzerine. İlk karoyla başladık. Yer karosu, bildiğimiz marley dediğimiz… O zamanlar 30 tane firma vardı ve biz aralarında sıralamaya dahi giremiyorduk. Ama sonradan o firmalardan bazıları bayiimiz oldu. Biz hiç yılmadık, Türkiye’ ye ilk yenilikleri de biz getirdik. Mesela ilk rulo tesisini biz kurduk.
‘‘Hedefin yoksa, başarı da yoktur’’
-Başarınızın sırrı nedir?
Çok badireler atlattık ama saygımızı hiç kaybetmedik. Mesela ortağımla 30 yıldır birbirimize sesimizi hiç yükseltmedik. İkimizde yüksek mühendisiz. Çok ince para hesaplarıyla ticaret yapılmayacağını biliyoruz. Çok hızlı karar veririz, hedefi koyarız ve onun peşinden gideriz. İşimizi tam anlamıyla bitirince arkasından gelirse 3-5 kuruş gelir. O para da burada kalır. Mesela yurtdışına çıkarız, gelirken Türkiye’de olan bir şeyi dışarıdan almayız. Şovenistlik değil bu. Ben gerek hocalığımda, gerekse mühendisliğimde ve sanayiciliğimde Türk insanın aklını hiçbir yabancıda görmedim. Bu konuda diğer sanayicilerimizde benimle hemfikirdir. Pek çok konuda yabancılarla yarışa girilmiştir ve hep bizim Türk sanayicilerimiz önde çıkmıştır. Doğruyuzdur, dürüstüzdür, sözümüzü yerine getiririz ve bizim çalışmayla, başarmayla ilgili bir inadımız vardır. Belirli bir kitleyi barındırıyoruz, çalıştırıyoruz etrafımızda. En önemlisi doğruluk, dürüstlük, hedef koymak ve hedefe ulaşmaktır. Biz hedefe biraz geciksek zaman zaman ar ettiğimiz olmuştur, hırs ederiz ve başarırız. Dikkatli çalışırız, kriz varsa masraflarımızı kısarız. Hedefin yoksa başarı da yoktur. Hedefin olacak ama onun yanında bir de inancın olacak, inanacaksın! İnanmadığın zaman başarı gelmez. Biz yapacağımız şeyi güzel seçeriz, ona inanırız ve başarırız. Türkiye sıralamasında çok büyük bir firma değiliz ama Çin’e mal satabiliyorsak ekonomik ve güzel çalışıyoruz demektir.
‘‘En büyük lüksümüz başarmak!..’’
-Krize karşı ne gibi önlemler alıyorsunuz?
Kriz, insanların terbiye edilmesi demektir. Laçkalığa, gevşekliğe yer yoktur. Her şeye dikkat edilmeli, masraflar minimuma indirilmelidir. Biz, en ufak masrafımıza dahi dikkat ediyoruz. Enerjimizi kısıtlı, kafi derecede kullanıyoruz; personelimizi elemine ettik. Açıkçası çok sıktık kendimizi ve bu biraz zor oluyor tabii… Ve biz bu zor dönemde yatırıma da girdik ve alnımızın akıyla çıktık. Yabancıların da gıpta ettiği, çok kısa bir sürede ürün çıkardık. Bizim en büyük lüksümüz bir şeyleri başarmak. Sıkıntı çekmedik mi? İlk başlarda tabii ki çok sıkıntı çektik.
‘’Sanatçı değil, gönül adamıyım…’’
-Sanatçı ruhunuz iş yaşamınızı nasıl etkiliyor?
Bir insan bazı ihtiyaçlarından vazgeçebilir mi? Yemek yiyeceksin, bakacaksın göreceksin, hissedeceksin; hissediyorsan yazacaksın veya hisseden kişinin yazdığını okursun. Sanat, iş ve siyaset dünyasından olsun pek çok kişide değişik değerler vardır. Saz, ud çalan vardır, mesela artık Güz Sancısı’nı söylemeye gerek yok. Bende yemek yeme, uyuma zamanımın bir kısmını sanata ayırıyorum. Yazdım; beğenildi, şarkı yapıldı, okundu, albümlere girdi. Çok büyük bestekârlardan takdir gördüm. Biz sanatçı değiliz, gönül adamıyımız.
‘‘İllegal yollardan Hindistan’da böbrek nakli yaptırdım’’
-Böbrek nakli yaptıran bir kişi olarak yaşadıklarınızı paylaşır mısınız?
Ben rulo fabrikasını kurarken, burada hasta gibi görünmemek için İstanbul’da diyalize giriyordum. Bu sırada iş ve sosyal yaşamımdan da geri kalmadım hatta şiirler yazdım. Diyaliz üzerine de şiir yazdım ama kitabıma koymadım, üzülmesinler diye… Daha sonra böbrek nakli için uğraştık. Bu konu üzücü çünkü pek çok ülkenin çözdüğü bu mesele Türkiye’de hala büyük bir sorun halinde. Ülkemizde, akrabanın haricinde böbrek nakli yasak. Halbuki benim kızkardeşim 1982 yılında ağabeyime böbreğini verdi ve gayet sağlıklı bir şekilde hayatına devam ediyor. Türkiye’ nin bu sorunu çözmesi lazım, diyaliz hiç kolay bir şey değil. Ayrıca memleketimize de çok büyük masraflar getiriyor. Bunu pek çok kişi de bilmektedir. Böbrek nakli, sadece sağlığında organ bağışı yapan vefat etmiş insandan değil, yaşayan insandan da nakil yapılması lazım. İnsan, sağlıklı çalışan, tek böbreğin yarısı ile bile hayatını sorunsuz devam ettirebiliyor. Ben, Türkiye’de nakil yapamadıkları için Hindistan’da bu operasyonu geçirdim. İllegal olarak… Halbuki bu operasyonu Mısır, İspanya legal olarak yapıyor. Bildiğim kadarıyla İsrail’de de yapılıyor. Türkiye’de bu işi yapamayan doktorlarımız, yurtdışında başarılı operasyonlara imza atıyorlar. Bizim çok iyi cerrahlarımız, bıçaklarımız var. Devletin bir formül bulup bu sıkıntıyı çözmesi gerekiyor. Tabii nakilden sonra da zahmetli bir süreç var, bazı ilaçlar kullanılıyor. Benim böbrek nakli operasyonumun üzerinden 6 sene geçti, şükürler olsun bir sıkıntım yok. Bu konuya el atılması, çözüm getirilmesi lazım. Ben ilk zamanlar İzmit’te 500’e yakın bağış topladım. Ama kendi başıma çabalayarak yapabileceğim bir şey değil. Diyalizdeki arkadaşlarıma Allah sabır versin.
‘’Hayalimiz 50 yşında balık tutmaktı…’’
-Serfleks olarak geleceğe yönelik planlarınız nelerdir?
Bizim düşüncemiz 50 yaşında balık tutmaktı. Ama Rulo, Aquaser, Laminant derken işler birbirini kovaladı, bu işin sonu yok. Sağ olduğumuz sürece, nefes aldığımızda bir yerimiz acımadığı müddetçe önümüze gelen her işe talibiz! İşimiz ne gerektiriyorsa, onu sonuna kadar yaparız.
-En son yazdığınız şiiriniz…
Sanma ki her şarap üzüm özünden
Zehirdir içtiğim senin yüzünden
Beni yakan ateş kömür gözünden
Zehirdir içtiğim senin yüzünden
Her akşam kurulur meyhane bende
Dolaşıp durursun sazın telinde
Saz susar beklerim seni nafile
Zehirdir içtiğim senin yüzünden
Yeryüzü görmedi böyle bir yangın
Rüzgarlar coşuyor yağmurlar dargın
Aslı’dan Leyla’dan öğüt mü aldın?
Zehirdir içtiğim senin yüzünden
Aslı’dan Leyla’dan akıl mı aldın?
Zehirdir içtiğim senin yüzünden!